Ekim Dersleri: Leon Troçki (1924)
İşçi temsilcileri sovyetleri bizde 1905 ve 1917'de belirli bir mücadele anındaki doğal örgütlenme şekli olarak hareketin bağrından çıktılar. Ne var ki; sovyetleri bir tür "doktrin", "ilke" olarak kabullenen genç Avrupa partileri, sovyetleri devrimin özerk bir öğesi olarak algılayan fetişist bir anlayışa kapılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Gerçekten de iktidar mücadelesi veren bir örgütlenme biçimi olarak sovyetlerin sağladığı olağanüstü avantajlar ne olursa olsun, ayaklanmanın başka türden bir örgütlenme zemininde ( fabrika komitesi, sendika) gelişmesi de pek ala mümkündür ve sovyetler de iktidar organı olarak ayaklanma anında, hatta zaferden bile sonra ortaya çıkabilir.
Bu bağlamdan Lenin'in Temmuz günlerinden sonra soyyet fetişizmine karşı yürüttüğü mücadele çok öğreticidir.S-R ve Menşevik sovyetleri Temmuz (1917)'da askerleri açıkça cephede taaruza iten ve Bolşevikleri ezen yapılar haline gelmişti, işçi örgütlenmesi olarak fabrika komitelerine yöneliyordu.Eğer Kornilov ayaklanması olmasaydı hareket büyük ihtimalle bu yolu izleyecekti. Kornilov ayaklanması uzlaşmacı sovyetleri nefsi müdafaya itti ve kitlelerin bağlarını, sol kanat - yani Bolşevikler-sayesinde sıklaştırarak Bolşeviklerin onlara yeniden devrimci bir öz katmasına olanak verdi.
Son Alman deneyinin de gösterdiği gibi bu meselenin uluslararası boyutta çok büyük bir önemi vardır.bu ülkede sovyetler birçok kez gerek ayaklanma organı olarak, gerekse de iktidarsız iktidar organları olarak birçok kereler inşaa edildiler. Bunun sonucu olarak da 1923'de proleter ve yarı proleter kilelerin hareketi, fabrika komiteleri etrafında toplanmaya başladı -ki bu komieler özünde, bizde iktidarın doğrudan fethi için mücadele döneminden önce sovyetlerin görmekte olduğu işlevi görmekteydiler. Ne var ki Ağustos'ta ve Eylül'de bazı yoldaşlar Almanya'da derhal sovyetlerin yaratılmasına girişilmesini önerdiler.
Uzun ve ateşli tartışmalardan sonra bu öneri -haklı olarak- reddedildi.Fabrika komiteleri fiilen devrimci kitlerlerin birleştiği merkezler haline gelmiş olduklarına göre, bu hazırlık döneminde sovyetler ancak bu komitelere paralel bir rol oynayabilir ve dolayısıyla içeriksiz bir şekil olmaktan öteye gidemezlerdi. Dikkatleri ayaklanmanın maddi görevlerinden (ordu, polis, birlikler, demir yolları vs.)özerk bir örgütlenme şekline kaydırmaktan başka bir işe yarayamazlardı.Ayrıca ayaklanmadan önce Sovyetlerin açıkça kurulması, arkası gelmeyecek bir savaş ilanı olurdu. Etrafında hatırı sayılır kitleler toplandığı için fabrika komitelerine katlanmak zorunda olan hükümet, iktidarı ele geçirmeye çalışan resmi bir organ olarak kurulan sovyetlere ilk ağızda saldıracaktı. O zaman da sovyetleri tamamen örgütsel girişimler olarak savunmak için komünistlerin ortaya çıkması gerekecekti. Böylece de kesin mücadele herhangi bir maddi konumu savunmak veya elde etmek için değil, kitle hareketinin gelişiminin kaçınılmaz olarak ayaklanmayı gündeme getirdiği bizim seçtiğimiz bir anda değil, düşmanın seçtiği bir anda, bir örgütlenme şekli yüzünden, sovyetlerin yüzünden başlayacaktı.Oysa açıktır ki ayaaklanmanın tüm hazırlık çalışması tamamen fabrika komitelerinin örgütlenme şekline tabi kılınabilirdi. Çünkü bu komiteler gittikçe büyüyen, güçlenen birer kitle örgütü olma fırsatını elde etmişleridi bile ve ayaklanmanın tarihini saptama açısından partiye istediği gibi çalışma olanağını veriyorlardı. Elbette belirli bir aşamada sovyetler ortaya çıkacaktı. Fakat mücadelenin en sıcak anında, doğrudan ayaklanma organları olarak ortaya çıkmaları ihtimali zayıftı. Çünkü en kritik anda devrimci önderlikte bir ikiklik yaratma durumu söz konusu olurdu. Bir ingiliz atasözü dereyi geçerken at değiştirilmez der.En önemli kentlerde zaferin elde edilmesinden sonra ülkenin her tarafında sovyetlerin kurulmaya başlaması da mümkündü. Her hal-ü karda muzaffer ayaklanma kaçınılmaz olarak iktidar organları olarak sovyetlerin doğmasına neden olacaktı.
Şunu da unutmamak gerekir ki, bizde sovyeler devrimin daha henüz "demokratik"aşamasında ortaya çıkmışlardı ve o zaman bir tür yasallaşmışlardı. Ve biz de, biraz tereddüt ettikten sonra onları kullanmıştık. Batı'da ki proleter devrimlerinde aynı şeyler olmayacak. Orada çoğu zaman sovyetler komünistlerin çağrısı üzerine kurulup daha sonra proleter ayaklanmanın doğrudan organları olacaktırlar.Proletarya henüz iktidarı ele geçirmemişken burjuva devlet aygıtının , sovyetlerin açıkça ayaklanmayı hazırlama organları olarak kurulmasını sağlayacak bir düzeyde parçalanabileceğini de ihtimal dışı bırakmıyoruz.Ama bunun genel kural haline gelmesi çok güçtür. Çoğu zaman sovyetleri ancak son dakikada, ayaklanmaya hazır kitlelerin doğrudan organları olarak kurabileceğiz. Son olarak sovyetlerin ayaklanmasının kritik anından sonra ve hatta zaferinden sonra, yeni iktidarın organı olarak kurulmaları ihtimali de vardır. Örgüt feişizmine düşmemek ve sovyetleri mücadelenin esnek , hayati şekli olmaktan çıkarıp, hareketin düzenli gelişimini bozacak şekilde ona dışardan katılmış bir örgütlenme "ilkesi" haline dönüştürmemek için tüm bu ihtimalleri sürekli akılda tutmak gerek.
Son zamanlarda basınımızda İngiltere'ye proleter devrimin hangi kapıdan gireceğini söyleyecek durumda olmadığımız ilan edildi. Komünist Partisi kanalıyla mı , yoksa sendikalar kanalıyla mı, bilinmez.Sorunu tarihi bir boyuta ulaştırmayı amaçlayan bu şekliyle koymak tamamen hatalı ve son derece tehlikelidir; çünkü son yılların en önemli dersini gizlemektedir. Eğer savaşın sonunda muzaffer bir devrim olmadıysa bunun sebebi partinin yokluğudur. Bu yargı tüm avrupa için geçerlidir. Çeşitli ülkelerde devrimci hareketin gelişimin adım adım izleyerek bunun doğruluğunu denetleyebiliriz.Açıktır ki, kitleler Parti tarfından gerektiği gibi yönlendirilseydi, 1918 ve 1919'da Almanya'da devrim zafere ulaşabilirdi. Finlandiya örneği, 1917'de bize, devrimci Rusya'nın doğrudan askeri yardımı kanadını altında doğrudan devrimci hareketin olağanüstü olumlu koşullarda gelişmekte olduğunu gösteriyor. Ama Finlandiya partisinin çoğunluğu sosyal-demokrattı ve devrimi yenilgiye sürükledi. Macar örneğinde de bu ders en az aynı açıklıkla karşımızdadır. Bu ülkede sol sosyalist demokratlarla ittifak halindeki komünistler iktidarı kendi elleriyle verdi. Savaşsız ve zafersiz bir başarı elde etmiş olan Macar Devrimi işin bşında mücadeleci bir önderlikten yoksun kalmış oldu. Komünist Partisi, gerçekten komünist bir parti olmadığını kanıtlayarak sosyal-demokrat partiyle bütünleşti ve ardından da, Macar proleterliğinin döğüşkenliğine rağmen, bu kadar kolay elde ettiği koruyamasını beceremedi.Proleter Devrimi, Parti olmaksızın partiye krşı veya partinin yerini tutacak bir örgüt olmadıkça zafere ulaşamaz. Son 10 yılın en önemli dersi işte budur. İngiliz sendikaları gerçekten de proleter devrimin önemli bir kaldıracı haline gelebilirler, örneğin bazı koşullar altında ve belirli bir süre boyunca işçi sovyelerinin yerine bile geçebilirler. Ancak Komünist Partinin desteği olmaksızın -hele hele ona karşı - bunu gerçekleştiremezler. Bu işlevi görmeleri ancak sendika içinde komünist etkinliğinin artmasıyla mümkündür. Proleter devriminde partinin işlevi ve önemini belirten bu dersin faturasını o kadar pahalıya ödedik ki, artık onun tek bir satırını bile unutmamız mümkün değildir.
Burjuva devrimlerinde bilincin, hazırlığın ve yönetimin işlevi, proletaryanın devrimlerinki işlevlerinden çok daha azdır. Burjuva devrimlerinin motor gücü de kitlelerdi, ancak şimdikinden çok daha az örgütlü kitleler. Önderlik, her türlü maddi zenginliğe, eğitime ve örgütlenmeye(üniversiteler, belediyeler, basın vs.) sahip olan burjuvazinin çeşitli fraksiyonlarının elindeydi. Bürokratik monarşi kendini kaba deneylerle, rastgele savunuyordu. Burjuvazi, halk kitlelerinin hareketini kullanarak tüm sosyal ağırlığını teraziye atıp iktidarı ele geçirebileceği en elverişli anı seçiyordu. Oysa proleter devriminde, proleterya hem başlıca savaşkan güçtür hem de öncüsünün kimliğinde devrimin önder gücüdür.Burjuva devriminde burjuvazinin gücünün, eğitiminin, belediyelerinin, üniversitelerinin gördüğü işlevi proleter devriminde görecek olan tek nesne proletaryanın partisidir. Düşmanının sınıf bilinci büyük ölçüde arttığı için partinin işlevi de o oranda artmıştır. Asırlarca süren egemenliği boyunca burjuvazi eski bürokratik monarşininkinden kıyas kabul etmeyecek derecede üstün bir siyasi okul yaratmıştır.Parlamentarizm proletarya için bir ölçüde devrimci bir strateji okulu olmuştur.Bunu kanıtlamak için bugün özel mülkiyetin en büyük bekçisi haline gelen sosyal-demokrasiyi eğittiğini belirtmek yeter. İlk deneylerin de kanıtladığı gibi, Avrupa'da sosyal devrim çağı sadece amansız mücadeleler çağı değil aynı zamanda da hesaplı kitaplı mücadeleler, 1917'de bizde olandan çok daha fazla planlı ve hesaplı mücadeleler çağı olacaktır.
İşte bu nedenledir ki, içsavaş meselesini ve özelliklede ayaklanma sorununun şimdiye kadar yapıldığının çok dışında bir şekilde ele almamız gerekir. Lenin'in yaptığı gibi Marx'ın şu sözlerini tekrarlayalım : "Ayaklanma bir sanattır." Ne var ki son yıllarda biriktirdiğimiz yaygın deneylere dayanarak iç savaş sanatının belli başlı öğelerini incelemezsek bu düşünce içi boş bir deyim olarak kalır. Şunu açıkça belirmemeiz gerek; silahlı ayaklanma meselelerine karşı kayısızlığımız, sosyal demokrat geleneğin içimizde hala koruduğu hatırı sayılır gücün bir göstergesidir. İç savaş meselelerine, herşeyin gerekli anda kendi kendine hallolacağı umuduyla, yüzeysel bir şekilde yaklaşan bir parti kaçınılmaz olarak yenilgiye koşmaktadır.1917'den bu yana proleter savaşçıların deneylerini kollektif bir biçimde incelemek ve özümsemek gerek.
Burada değindiğimiz 1917'deki parti içi gruplaşmalar tarihi, iç savaş deneyinin önemli bir bölümünü teşkil etmektedir ve Komünist Entenasyonal'in izleyeceği politikalar açısından doğrudan bir öneme sahiptir.Daha önce de söylemiştik şimdi de tekrar ediyoruz; görüş ayrılıklarımızın incelenmesi hiçbir şekilde o zamanlar hatalı bir politika izlemiş olan yoldaşlara karşı bir saldırı olarak görülmez ve görülmemelidir. Ama şu da var ki, sırf partinin tüm üyeleri o zamanlar proleterya devrimine ayak uyduramadılar diye parti tarihinin bu en önemli bölümünü bir kalemde silip atmakta kesinlikle kabul edilemez. Onu doğru değerlendirebilmek ve herşeyi yerli yerine koymak için parti tüm geçmişini, bilmek hakkına ve görevine sahiptir. Devrimci bir partinin geleneği, sorunların üstünü örtmeden değil, eleştirel bir açıklıktan geçer.
Tarih partimize gerçekten çok değerli devrimci avantajlar sağlamıştır. Çarlığa karşı kahramanca mücadeleler gelneği; yeraltıeyleminin koşullarına bağlı devrimci yöntemler, alışkanlıklar; tüm insanlığnın devrimci deneyiminin teorik olarak geliştirilmesi; menşevizme karşı narodnikler'e karşı, uzlaşmacılığa karşı mücadele; 1905 derslerinin ışığında uluslararası işçi hareketinin sorunlarının incelenmesi; işte bütününde Partimize olağanüstü bir sağlamlık, üstün bir öngörü, eşsiz bir devrimci çap veren öğeler bunlardır.
Tüm bunlara rağmen, bu kadar iyi hazırlanmış bir partide, daha doğrusu yönetici kesiminde bile, nihai eylem anında, proleter devrimine şiddetle karşı çıkan ve devrimin en kritik anında -1917 Şubat'ından 1918 Şubat'ına- en temel sorunlarda sosyal- demokrat bir konuma geçen, bir grup eski tecrübeli Bolşevik oluşabimiştir. Partiyi ve devrimi, bu durumun olumsuz etkilerinden kurtarmak için Lenin'in parti içindeki olağanüstü etkinliği gerekti. Diğer ülkelerin komünist partilerinin bizim okulumuzdan birşeyler öğrenmesini istiyorsak bunu unutmamalıyız. Yönetici kadronun seçimi sorunu tüm Batı Avrupa Partileri için büyük öneme sahiptir. almanya'da 1923 Ekim'inin iflası deneyinin kanıtladıklarından biri de budur. Ancak bu seçim devrimci eylem ilkesine göre gerçekleştirilmelidir... Almanya'da parti yöneticilerinin değerini doğrudan müzcadeleler sırasında deneyecek yeterli fırsatımız oldu. Bu deneyler yoksa tüm diğer ölçütler yeterli güvenirlik derecesine sahip değildir. Son yıllarda Fransa'da sınırlı bir şekilde bile, bu kadar devrimci çalkalanma olmadı. Yine de, Parti Yönetim Komitesi ve sendika yöneticilerinin acil ve önemli sorunlara (örneğin 11 Ocak 1924 kanlı mitingi) tepki göstermeleri gerektiğinde bazı içsavş patlamaları oldu. Bu tür olayların incelenmesi Partinin yönetiminin, önderlerinin tutumlarını, çeşitli organlarının değerini ölçmek için paha biçilmez veriler sunmaktadır. Kişilerin seçiminde bu tür verileri dikkate almamak kaçınılmaz olarak yenilgiye sürüklenmektir, çünkü kararlı, açıkgöz ve cesur bir parti yönetimi olmaksızın proleter devriminin zaferi mümkün değildir.
Her parti, en devrimcisi bile, kendi örgütsel tutuculuğunu geliştirir : aksi halde gerekli istikrarı sağlayamaz.Ancak bu durumda mesele ölçüyü kaçırmamaktır. Devrimci bir partide gerekli tutuculuk derecesi rutinden tamamen kurtulma, yönetim esnekliği ve eylemde atılganlıkla bütünleşmelidir. Yukarıda gördüğümüz gibi, Lenin, en devrimci partilerin bile, durumda ani bir değişiklik olduğunda bunu yeni görevler izlediğinde eski çizgilerini izlemeye devam ettikleri takdirde, devrimci gelişimin önünde bir engel haline geleceklerini veya gelme eğiliminde olacaklarını söylerdi. Parti tutuculuğu, tıpkı insiyetif gibi, en yoüun ifadelerini örgüt yönetiminde bulurlar. Oysa henüz en keskin dönemeci gerçekleştirme görevi Avrupa Komünist Partilerinin önünde duruyor : Hazırlık çalışmasından iktidarı ele geçirmeye geçiş. Bu dönemeç en çok sorumlluluk yükleyen, en çok vasıf isteyen ve en tehlikeli dönemeçtir. Ve partinin başına gelebilecek en büyük felake bu anı kaçırmaktır.
Kendi deneylerimizin ışığı altında Avrupa'da ve özellikle Almanya'da son yıllardaki mücadelelerin deneyimi bize şunu gösteriyor: ileriye doğru en büyük hamleyi yapması gerektiğinde partiyi geriye doğru çekmeye yatkın iki tür önder vardır. Bir kısmı öncelikle güçlükleri ve engelleri görmeye yatkın ve her durumu, daima bilinçli olmasa daeğlemden sakınma niyetiyle değerlendirme eğiliminde olanlardır. Bunlarda Marxsizim, devrimci eylemin olanaksızlığını teşvik emeye yarayan bir yöntem haline gelmiştir. Rus Menşevikleri bu tür önderliğin en belirgin örneklarini temsil etmektedir. Fakat bu tip sadece menşevizme özgü değildir ve en devrimci partide de, en üst düzeyde görevli militanlarda bile ortaya çıkabilir. Diğer katagorinin temsilcileri ise yüzeysel ajitatörlerdir. Kafalarını çarpmadıkça hiçbir engel görmezler. Gerçek güçlükleri kelimelerle oynayarak atlamaları, her meseledeki aşırı iyimserlikleri, karar anı geldiğinde kaçınılmaz olarak kötümserliğe ve karamsarlığa dönüşür. İlk kategori için, çapsız, ufak hesaplar peşindeki devrimci için, iktidarın ele geçirilmesi önündeki güçlükler, yolunun üzerinde görmeye alıştığı güçlüklerin önüne yığılması ve çoğalmasından ibarettir. İkinci tip, yüzeysel iyimser içinse, devrimici eylemin güçlükleri hep aniden karşısına çıkıverirler. Hzırlık döneminde bu iki tip insanın tavırları bambaşkadır: biri devrimci açıdan kendisine güvenimesi mümkün olmayan bir kuşkucu olarak ortaya çıkar, diğeri ise, buna karşın, ateşli bir devrimci izlenimi verebilir. Ama karar anında her ikiside el ele verip ayaklanmaya karşı çıkarlar. Oysa tüm hazırlık çalışmalarının tek değeri Partyi ve özelliklede yönetici organlarını ayaklanma anına karar verip onun yönlendirilme yeteneğine kavuşturulmasında yatar. Kendi Ekim devrimleri sırasında çuvallarını engellemek üzere onları eğitmek ve içlerinden bir yönetici kadro seçmek.