Tarih: 7 Mart 1939.
Çeviri Tahiri: Marksist Tutum, Mayıs 2000.
MIA'dan Çeviri: 2003.
Eski güzel günlerde, insanlar Marksizmin krizine atıfta bulunurlarken, Marx’ın gerçeklerin sınavından geçemediği iddia edilen bazı özgül önermelerini düşünürlerdi: Sınıf mücadelesinin keskinleşmesi teorisi, sözde “yoksullaşma teorisi” ve sözde kapitalizmin “felâketvari çöküşü” teorisi gibi. Bu üç ana nokta, burjuva ve reformist eleştiri için bir hedef noktası teşkil ediyordu. Bugün bu konular üzerinde bir tartışmaya girişmek açıkça imkânsızdır. Toplumsal çelişkilerin keskinleşmediğini, aksine oldukça yumuşadığını kanıtlamayı kim üstlenir? Birleşik Devletler’de, İçişleri Bakanı bay Ickes ve diğer yüksek mevkidekiler, demeçlerinde açıkça, ulusal ekonomik hayatın “60 ailenin” kontrolünde olduğunu; diğer taraftan işsiz sayısının “refah” yıllarında on milyon, kriz yıllarında yirmi milyon arasında değiştiğini söylemek zorunda kalmaktadırlar. Marx’ın, kapitalist toplumdaki kutuplaşmadan, bir kutupta zenginliğin diğer kutupta ise yoksulluğun birikmesinden söz ettiği Kapital’de bu satırların altı çizilir; “demagojik” denilerek suçlanmış olan bu satırların, şimdi gerçeğin resmi olduğu ortaya çıkmıştır.
Refah, kültür, barış ve özgürlükte aşamalı ve evrensel bir yükselişi öngören eski liberal-demokrat düşünce, kesin ve onarılamaz bir bozguna uğramıştır. Peşinden, özünde yalnızca liberal görüşlerin işçi sınıfının varolan koşullarına uyarlanması demek olan sosyal-reformist düşünce iflâs etmiştir. Tüm bu teoriler ve yöntemlerin kökleri, endüstriyel kapitalizm çağına, serbest ticaret ve rekabet çağına, yani geri gelmeyecek bir geçmişe, kapitalizmin henüz görece ilerici bir sistem olduğu bir döneme aitti. Kapitalizm bugün gericidir. O, tedavi edilemez. Ortadan kaldırılmak zorundadır.
Ancak bir ahmak, ciddi ciddi, toplumsal çelişkilerin muazzam keskinleşmesinin üstesinden parlamenter yasalar aracılığıyla gelinebileceğine inanır. Marx, “felâket” kehanetinde olduğu gibi her, evet, her tahlil öğesinde haklı çıkmıştır. O zaman Marksizmin “krizi” neye ilişkindir? Bugün eleştirmenler sorunun kendisini açıkça dile getirmeye bile zahmet etmemektedirler.
Kapitalizmin, mezara gömülmeden önce, uzatmalı bir tarihsel dönem boyunca, muazzam bir kendini koruma uğraşısı verdiği, tarih yıllıklarına geçecektir. Burjuvazi ölmeyi istemez. O, geçmişten miras olarak devraldığı tüm enerjiyi, gericiliğin şiddetli bir çırpınışına dönüştürdü. Bu, içinde yaşadığımız dönemde kesin olarak böyledir.
Zor yalnızca fethetmekle kalmaz, aynı zamanda kendi tarzında “ikna eder”. Gericiliğin saldırısı, yalnızca partilere fiziksel olarak zarar vermez, insanları moralman çürütür de. Pek çok radikal bayın yüreği ağzındadır. Gericilik karşısındaki korkularını, tinsel ve evrensel bir eleştiriciliğin diline çevirirler. “Eski teori ve yöntemlerde bir şeyler yanlış olmalı!” “Marx yanıldı...” “Lenin önceden göremedi...” Bazıları işi daha da ileri götürmektedir. “Devrimci yöntem iflâs ettiğini kanıtlamıştır.” “Ekim Devrimi, bürokrasinin en berbat diktatörlüğüne yol açmıştır.” Fakat Büyük Fransız Devrimi de monarşinin restorasyonuyla sonlandı. Genel olarak konuşursak, evren kusurlu olarak kurulmuştur: Gençlik yaşlılıkla sonuçlanır, doğum ölümle, “her doğan şey yok olmak zorundadır”.
Bu beyler, insanın, yolunu hiçbir kılavuz olmaksızın yarı-maymunumsudan uyumlu bir topluma doğru ayırdığını; görevin zor bir görev olduğunu; her bir ya da iki ileri adımı, yarım, bir ve hatta bazen iki geri adımın takip ettiğini olağanüstü bir rahatlıkla unutuyorlar. Onlar, yolun çok büyük engellerle kaplı olduğunu ve hiç kimsenin tarihin yürüyen merdiveninde kesintisiz bir yükselişi garantiye alan esrarlı bir yöntem icat etmediğini ya da edemediğini unutuyorlar. Söylemek üzücü ama, rasyonalist baylar, insan yaratılış sürecindeyken ve insanın gelişim koşulları ilk şekil aldığında bir konsültasyona davet edilmediler. Fakat genel olarak konuşursak, bu konu onarılmaz haldedir...
Tartışmanın hatırı için bağışlayın, tüm geçmiş devrimci tarih, ve izin verin, tüm tarih genel olarak bir hatalar silsilesinden başka bir şey değildir. Ama bugünün gerçekliğine dair ne yapmalı? Muazzam boyutlardaki sürekli işsizler ordusuna, yoksullaşan çiftçilere, ekonomik düzeylerdeki genel düşüşe, yaklaşan savaşa ne demeli? Kuşkucu ukalâlar, ilerde geçmişin büyük devrimci hareketlerinin üzerine basıp kaydıkları bütün muz kabuklarının listesini yapacaklarına dair bize söz veriyorlar. Bu beyler bugün ne yapmak gerektiğini, doğru olanın ne olduğunu bize söyleyecekler mi?
Bir yanıt almak için boşuna bekleriz. Dehşete düşen rasyonalistler, gericilik karşısında kendi kendilerini silahsızlandırıyorlar, bilimsel toplumsal düşünceden vazgeçiyorlar, yalnızca maddi değil manevi konumlarını da terk ediyorlar ve kendilerini gelecekteki devrimci intikam iddiasından mahrum ediyorlar. Henüz mevcut gericilik dalgasını hazırlayan koşullar aşırı derecede değişken, çelişik ve kısa ömürlü. Ve bu koşullar proletaryanın yeni bir saldırısı için zemin hazırlamakta. Bu saldırının önderliği, haklı olarak, rasyonalistlerin dogmacılar ve sekterler diye adlandırdıklarına ait olacaktır. Çünkü “dogmacılar” ve “sekterler”, birileri bunun yerine daha üstün bir şey önermedikçe, bilimsel yöntemden vazgeçmeyi reddederler.
7 Mart 1939