Ekim Dersleri: Leon Troçki (1924)
Gelişimi ve sonuçları itibariyle Ekim devrimi, Rus sosyal demokrat çevrelerde (öncelikle de Emeğin Kurtuluşu Grubu'nda) oldukça yaygın olan ve en gelişkin örneğini Menşevikler’de bulan marksizmin sko-lastik taklidine korkunç bir darbe indirdi. Bu sahte marksizm esas olarak Marks'ın "ileri iilkeler geri iilkelere kendi gelecek gelişmelerinin görüntüsünü verirler" şeklindeki şarlı ve sınırlı görüşlerini mutlak, tarih üstü bir kanuna dönüştürüp, işçi sınıfının partsinin taktiğini bunun üzerine inşa etmeye kalkışmaktan ibaretti. Böyle bir teori ile henüz ekonomik olarak daha gelişkin ülkeler yolu açmadıkça ve bir nevi örnek olmadıkça rus proletaryası için iktidar mücadelesi doğal olarak söz konusu olamazdı. Her geri ülkenin ileri ülkelerin tarihinde kendi geleceğinin bazı öğelerini bulabileceği kuşkusuzdur, ancak olayların akışının genel bir tekrarı söz konusu olamaz. Tam tersine, kapitalist ekonomi evrensel bir nitelik kazandıkça geri öğelerle kapitalizmin en modern öğelerinin içiçe geçtiği geri ülkelerin gelişimi özel bit nitelik kazanmaktadır. Köylü Savaşları'na yazdığı önsözde En-gels şöyle yazıyordu: "BeIli bir aşamada -ki bu her yerde mutlaka aynı zamanda veya aynı gelişim derecesinde olmayacaktır- burjuvazi yol arkadaşı proletaryanın onu geçmekte olduğunun farkına varır." Tarihi gelişim rus burjuvazisini herhangi bir burjuvaziden çok daha erken ve bütünsel bir şekilde bu saptamayı yapmaya zorladı. Daha henüz 1905'in eşiğinde Lenin, rus devrimin özel niteliğini proletaryanın ve köylülüğün demokratik diktatörlüğü formülünde belirlenmişti. Kendi başına bu formül olayların ilerdeki akışını kanıtladığı gibi, olsa olsa proletaryanın köylülüğe dayanan sosyalist diktatörlüğü-ne doğru bir aşama olarak önem sahibi olabilirdi. Tümü ile devrimci, alabildiğine dinamik, Lenin'in meseleyi koyuşu Menşeviklerin şeması ile tam bir çelişki halindeydi. Çünkü Menşeviklerin şemasına göre Rusya ancak ileri ülkelerin tarihini tekrarlayacaktı, yani burjuvazi iktidarda, sosyal demokrasi muhalefette kalacaktı. Ancak partimizin bazı kesimleri Lenin'in formülünde diktatörlük değil demokratik kelimesini vurgulayıp onu sosyalist kelimesi ile çatıştırıyorlardı. Bu da geri kalmış bir ülke olan Rusya'da tek olası devrimin demokratik devrim olduğu anlamına geliyordu. Sosyalist devrim batıdan başlamalıydı. Biz sosyalizm yoluna ancak İngiltere'nin, Fransa'nın ve Almanya'nın izinden gidebilirdik. Ancak bu bakış açısı ister istemez Menşevizme doğru kayıyordu, ki bu da 1917'de devrimin görevleri artık birer öngörü sorunu olarak değil eylem sorunu olarak ortaya çıktıklarıda iyice açığa çıkmıştır.
Devrim koşullarında (erken olarak addedilen) sosyalizme karşı demokrasiyi sonuna kadar gerçekleştirmeye kalkışmak, siyasi olarak proleter tavırdan küçük burjuva tavra sapmak ve ulusal devrimin sol kanadına geçmek anlamına geliyordu.
Tek başıa değerlendirildiğinde Şubat Devrimi bir burjuva devrimiydi. Ancak bir burjuva devrimi olarak çok geç kalmıştı ve kendi içinde hiçbir kararlılık öğesi taşımıyordu. Derhal ikili iktidar ile kendini açığa vuran derin çelişkilerle parçalanmıştı. Bu nedenle de ya proleter devrimine doğrudan bir giriş haline dönüşecekti -ki olan da bu oldu- ya da Rusya'yı bir yarısömürge haline getirecek bir burjuva oligarşisi haline dönüştürecekti. Daha sonraları Şubat Devrimi'ni takip eden dönemi ya bir demokratik devrimin pekişme, gelişme ya da tamamlanma ya da onu proleter devrimin hazırlık dönemi olarak değer-lendirecektik. Bu ilk görüşü sadece Menşevikler ve Sosyal-Devrimciler değil, bazı Bolşevik önderler de paylaşıyordu. Ama bun-ların Menşevikler ve Sosyal-Devrimcilerden farkı, demokratik devrimi mümkün olduğu kadar sola itmeye çabalamalarıydı. Ne var ki özünde yöntemleri aymıydı: Yönetimdeki burjuvazi iizerinde burjuva demokratik rejimin sınırlarını aşmayan bir baskı uygulamak. Eğer bir siyasi çizgi kazansaydı, devrimin gelişimi tümtüyle partimizin dışında gerçekleşecek ve sonunda parti tarafından yönlendirilmeyen bir işçi köylü kitlesi ayaklanmasıyla karşı karşıya kalacaktık. Başka bir deyişle, çok daha geniş ölçekli Temmuz Günleri, yani bir felaket yaşayacaktık.
Açıktır ki böyle bir felaketin doğrudan sonucu, partnin imhası olacaktı. Bu da, o dönem varolan görüş ayrılıklarının derinliğini sergiler.
Devrimin ilk döneminde Menşeviklerin ve Sosyal-Devrimcilerin etkinlikleri pek tabii rastlantı değildi. Bu esas itibari ile başta köylü kitleleri olmak üzere Rus toplumu içinde küçük burjuvazinin nüfus bakımından üstünlüğünü ve devrimin henüz olgunlaşmamış niteliğini yansıtıyordu, İşte bu hamlıktır ki savaşın yarattığı özel koşullarda iktidardaki burjuvazinin tarihi haklarını savunan küçük burjuva devrimci-lerine halkı yönetme olanağını verdi (en azından görtüntüsel olarak). Ancak bu, Rus devrimi kaçınılmaz olarak Şubat 1917'den Ekim 1917'e izlediği yoldan geçmek zorundaydı anlamına gelnez. Bu yol sadece sınıflararası güç ilişkisinden değil aynı zamanda savaşın yarattığı özel koşullardan da kaynaklanmaktaydı. Savaş sayesinde köylülük kendini milyonllarca insanlık bir ordu halinde örgütlenmiş ve silahlandırılmış olarak buldu. Proletarya kırsal kitleleri sürüklemek için kendi bayrağı altında örgütlenmeye fırsat bulamadan küçük burjuva devrimciler, savaşa karşı isyan etmekte olan köylü ordusunun kimliğinde doğal bir destek bulmuşlardı bile. Bu sayısız ordunun tüm ağırlığıyla, ki herşey doğrudan buna bağlıydı, proletarya üzerine baskı kurarak ilk zamanlarda onu peşlerinden sürüklediler. Devrimin gidişatı aynı sınıf temellerinde çok daha farklı olabilirdi: Bunu en iyi savaş öncesi olaylar sergilemektedir. Temmuz 1914'te Petrograt sokak çatışmalarına dahi dönüşen devrimci grevlerle çalkalandı. Bu hareketin .yönetimi, tartışma götürmez bir biçimde; partimizin yeraltı teşkilatı ve legal basınına aitti. Bolşevizm etkinliğini genel olarak küçük burjuva partilerine ve tasfiyecilere karşı yürüttüğü, doğrudan mücadele sayesinde pekiştiriyordu. Hareketin gelişimi bu durumda ilk olarak Bolşevik partisinin gelişimi ile sonuçlanacaktı: 1914 işçi Temsilcileri Sovyeti eğer oluşsaydı büyük bir olasılıkla başından itibaren Bolşevik olacaktı. Kırların uyanışı kentsel sovyetlerin yönetimi altında olacaktı ki onları da Bolşevikler yönetiyor olacaklardı. Bu elbette sosyal devrimcilerin kırlar üzerindeki tüm etkilerini derhal yitireceklerdi artlamına gelmez. Büyük ihtimalle proleter devriminin ilk aşaması Narodniklerin bayrağı altında geçilecekti. Ancak o zaman bunlar kentlerdeki Bolşevik sovyetlerle ilişkiye geçmek için sol kanatlarını öne getirmek zorunda kalacaklardı. Bu durumda da ayaklanmanın doğrudan kaderi herşeyden önce köylülüğe bağlı ordunun konumu ve tutumu ile belir-lenecekti. 1914-1915 hareketinin eğer savaş patlak vermeseydi zaferle sonuçlanıp sonuçlanmayacağını şimdi kestirmeye çalışmak imkansızdır ve ayrıca da gereksizdir. Ancak muzaffer devrim Temmuz 1914 olaylarının açtığı yolda gelişseydi Çarlığın devrilmesi daha baştan devrimci işçi sovyetlerini iktidara getirecekti. Bunlar da (ilk zamanlarda) sol Narodnikler aracılığıyla köylü kitlelerini yörüngelerine sürük-leyecekti.
Savaş devrimci hareketi kesintiye uğrattı, erteledi, daha sonra da son derecede hızlandırdı. Milyonlarca insanlık bir ordu kimliğinde savaş, küçük buriuva partilerine sadece sosyal bir zemin kazandırmakla kalmadı aynı zamanda beklenmedik olağanüstü örgütsel bir zemin de yaratmış oldu: Gerçekten de, devrimci olduğu dönemde dahi köylülüğü örgütsel bir zemine dönüştürmek son derecede güçtür. Bu hazır örgüt olan orduya dayanan küçük burjuva Partileri proletaryaya korku salıp onu ulusal savunmanın kıskacına alıyorlardı. İşte bu nedenledir ki Lenin daha başında eski slogan olan "proletaryanın ve köylülüğünün demokratik diktatörlüğü"ne karşı inatçı bir mücadele verdi. Çünkü bu, yeni koşullarda Bolşevik partisini ulusal savunmacı blokun sol kanadı haline dönüştürmek anlamına gelirdi. Lenin için temel görev proletaryanın öncüsünü ulusal savunma batağından kurtarmaktı Proletaryanın bir sonraki aşamada kırsal emekçi kitlelerin toparlanma merkezi haline dönüşmesi ancak bu koşula bağlıdı. Peki ama demokratik devrime karşı, daha doğrusu proletaryanın ve köylülüğün, demokratik diktatörlüğüne karşı alması gereken tavır ne olacaktı? Lenin "partimizin tarihinde nice defalar gerçek yeni durumun özelliklerini incelemek yerine ezberlenmiş bir formülü aptalca tekrarlayarak" acı bir rol oynayan bu eski Bolşeviklere oldukça güçlü darbeler indirir: "Eski formüller üzerine değil yeni gerçekliğe dayanmak gerekir" diye ekler. "Kamanev'in eski bolşevik formülü: Burjuva demokratik devrim sonuçlanmamıştır, bu gerçekliği kucaklıyor mu? Hayır, bu formül yaşlanmıştır, artık hiç bir değeri kalmamıştır , ölmüştür. Onu diriltme çabaları boşa çıkacaktır."
Lenin'in bazan işçi asker ve köylü temsilcileri sovyetlerinin Şubat devriminin ilk döneminde proletarya ve köylülüğün demokratik diktatörlüğünü bir dereceye kadar gerçekleştirdiğini söylediği doğrudur. Bu sovyetler iktidarı ellerinde tuttukları ölçüde doğrudur. Ne var ki Lenin'in birçok kereler açıkladığı gibi Şubat dönemindeki sovyetler ancak bir yarı-iktidara sahiptiler. Burjuvazinin iktidarını bir yandan desteklerken öte yandan bir yarım muhalefet şekliyle onu baskı altında tutuyorlardı işte tam bu ikircikli durumdur ki onların işçiler, köylüler ve askerlerin demokratik koalisyonunun çerçevesinin dışına çıkmamasını sağlıyordu. Bu kooalisyon, düzenlenmiş devletsel ilişkilere dayanmayıp silahlı gücü ye devrimci konjonktürü temel aldığı oranda diktatörlüğe yönelmekteydi. Ancak yine de ondan çok uzaktı. Uzlaşmacı sovyetlerin istikrarsızlığının kökeni işte bu yarım iktidara sahip işölerin, köylülerin ve askerlerin koalisyonunun gayri resmi demokratik niteliğinde yatar. Bu sovyetlerin önündeki şıklar ya tamamen yok oluncaya kadar rollerinin azalmasına seyirci kalmak ya da iktidarı ellerine geçirmekti. Ne var ki sovyetler, iktidarı çeşitli partiler tarafından temsil edilen işçi köylü demokratik koalisyonu olarak değil ancak tek bir parti tarafından yönlendirilen ve kırsal kitleleri hepsinden önce de yarı proleter kesimleri peşinden sürükleyen bir proletarya diktatörlüğü olarak ele geçirebilirdi. Başka bir deyişle, işçi köylü demokratik koalisyonu, iktidara geçişten önceki bir önşekil olarak değerlendirilebilirdi ancak. Yani bir olgu olarak değil, sadece bir eğilim olarak. İkktidara giden yol ister istemez demokratik çerçeveyi çatlatmak, köylülerin çoğunluğunu işçilerin peşinden gitmeye zorlamak, proletaryaya kenıi sınıf diktatörlüğünü kurmak ve böylece de sosyal ilişkilerin köktenci bir demokratlaştırılmasına paralel olarak işçi devletinin kapitalist mülkiyet ilişkilerine sosyalist miidahalesini de gerekli kılacaktı. Bu koşullarda "demokratik diktatörlük" formülüne takılıp kalmak, özünde iktirdardan vazgeçmek ve devrimi bir çıkmaza sürüklemek olurdu. Bütün diğerlerinin etrafında dolaştığı temel tartışmalı sorun şuydu: İktidar mücadelesi vermek gerekir mi? İktidarı almak gerekli midir, değil midir? Bu bile gelip geçici görüş ayrılıkları ile değil, ilkesel iki eğilimle karşı karşıya olduğumuzu kanıtlar. Bu eğilimlerden biri dünya devrimine giden proleter eğilim, öteki ise, "demokratik" yani küçük burjuva eğilimdi ve bu da son tahlilde proletaryanın siyasi çizgisini yeniden oluşmakta olan burjuva toplumunun çıkarlarına bağımlı kalma anlamına gelirdi. Bu iki eğilim, 1917 yılında az çok önemli olan her sorunda şiddetle çatıştılar. Devrimci dönem, yani partinin biriktirdiği sermayenin eyleme geçtiği dönem kaçınılmaz olarak bu tür fikir ayrılıklarını gündeme getirecekti. Şu veya bu oranda, durumun gerektirdiği farklılıklarla birlikte bu iki eğilim daha bir çok kez tüm ülkelerde devrimci dönemlerde açığa çıkacaktır. Eğer "Bolşevizm"den, proletaryanın öncüsünün iktidarı ele geçirmesini sağlayacak bir eğitimi, biğ kararlılığı, bir örgütlenmeyi kastediyorsak, "sosyal-demokrasi"den de reformizmi ve burjuva toplumu sınırları içindeki muhalefeti ve bunun yasallığına uyum sağlamayı, yani kitleleri burjuva devletinin sarsılmazlığı inancı ile eğitmeyi kastediyorsak, bir komünist partisinde dahi -ki böyle bir parti de tarihin ocağından kusursuz olarak çıkmaz- sosyal demokrat eğilimlerle bolşevizm arasındaki mücadele iktidar sorununun doğrudan gündeme geldiği devrimci dönemde en açık ve en net biçimi ile ortaya çıkacaktır.
İktidarın fethi görevi ancak 4 Nisan'da yani Lenin'in Petrograt'a gelişinden sonra partinin gündemine girdi. Ne var ki, o andan itibaren dahi partinin çizgisi herkez için tartışmasız olabilecek sürekli bir niteliğe sahip değildi. Nisan 1917 Konferansının kararlarına rağmen devrimci çizgiye kah sinsi kah açık bir muhalefet tüm hazırlık dönemince kendini açığa vurdu.
Şubat ile Ekim devriminin pekiştirilmesi arasındaki görüş ayrılıklarının incelenmesi sadece olağanüstü bir teorik öneme sahip değil aynı zamanda sonsuz pratik bir öneme de sahiptir. Lenin 1910'da RSDiP'in 1903'deki ikinci kongresinde açığa çıkan ayrılıkları zamansız ve erken olarak değerlendirmişti. Bu görüş ayrlıklarını kaynaklarından itibaren izlemek, yani 1903'ten, hatta "ekonomizm" döneminden itibaren incelemek yararlıdır. Ama böyle bir inceleme ancak bu görüş ayrılıklarının nihai sınava tabi tutulduğu,dönemi, yani Ekim'i de kapsar ve eksiksiz gerçekleştirilirse anlam kazanır.
Bu satırlarda, bu mücadelenin tüm aşamalarının ayrıntılı bir incelenmesini gerçekleştiremeyiz. Ancak partimizin gelişmesinin en önemli dönemi üzerine yazınımızda gözüken dayanılmaz boşlukları kısmen kapatmanın gerekli olduğu kanısındayız.
Daha önce de belirttiğimiz gibi iktidar meselesi görüş ayrılıklarnın kilit noktasını oluşturur. Devrimci bir partinin (ve hatta devrimci olmayan bir partinin de) niteliğini saptamamıza yarayan temel ölçüt budur, incelediğimiz dönemde savaş sorunu gündeme gelir ve iktidar meselesi ile çok yakın bağlantı içinde çözülür. Bu iki sorunu kronolojik sırası içinde inceleyeceğiz: Partinin ve basının Çarlığın devrilmesinden sonraki ve Lenin'in gelişinden önceki ilk dönemdeki tavırları ve Lenin'in tezleri etrafında mücadele, Temmuz Günlerinin sonuçları, Kornilof ayaklanması, Önparlamento'nun Demokratik Konferansı, silahlı ayaklanma sorunu ve iktidar bunalımı (Eylül-Ekim), "homojen" bir sosyalist hükümet sorunu. Bu görüş ayrılıklarının incelenmesi umarız Komünist Enternasyonal'in diğer partilerine de yarayacak sonuçlar çıkarmamızı sağlayacaktır.