1929’da Sovyetler Birliği’nden sınırdışı edilen Trotski’ye sonunda, Meksikalı sanatçı Diego Rivera’nın aracılığıyla Meksika’da sığınma olanağı sağlandı:
“Ressam Diego Garcia, bizim adımıza Meksika Devlet Başkanı Lazaro Cardenas’la görüştü.... Başkan Cardenas.... bize sığınma olanağı sağlamayı kararlaştırdı.” (Natalia S. Trotsky, Victor Serge & Natalia S. Trotsky, The Life and Death of Leon Trotsky, Londra, 1975, s. 210)
Rivera 1928’de Meksikalı sanatçı Frida Kahlo ile evlenmiş ve aynı yıl
“Trotski’nin görüşlerine yakınlık duyduğunu belirtmesinin ardından....” (Independent, 25 Kasım 1993, s. 24) Meksika Komünist Partisi’nden kovulmuştu.
Leon Trotski ve karısı Natalia Ocak 1937 başlarında Meksika’nın Tampico limanında bir petrol tankerinden inerek karaya ayak bastılar.
“Meksika hükümetinin sağladığı bir tren bizi...” başkent Mexico City’ye “götürdü.” (Natalia S. Trotsky, adıgeçen yapıt, s. 211)
Trotski,
“.... şimdi Mexico City’nin bir banliyösü olan kolonyal köy Coyoacan’daki Rivera’ların oturduğu Kahlo’nun –şimdi bir müze olan ve Casa Azul (Mavi Ev) olarak anılan- evine yerleşti.” (Independent, 25 Kasım 1993, s. 24)
Ancak Trotski daha sonra Frido Kahlo ile bir aşk macerası yaşadı:
“..... hakiki bir tutku.... bu iki kişiyi çılgın ve gizli bir aşk macerasına sürükledi.” (Alain Dugrand, Trotsky in Mexico, Manchester, 1992, s. 19)
Ve 1939 yılının ilk yarısında Trotski’ler aynı yörede yeni bir adrese taşındılar:
“Duvar ressamıyla aralarında ortaya çıkan anlaşmazlıktan sonra o (Trotski- Editör) Mayıs 1939’da yakındaki bir başka eve taşındı.” (Independent, 25 Kasım 1993, s. 24)
Trotski’nin taşındığı ev Coyocoan köyündeki Avenida Viena’da bulunan kiralık bir evdi.
23 Mayıs 1940 günü saat 04:00’te polis ve asker üniforması giymiş 20 kadar silahlı kişi Trotski’lerin Coyocoan’daki evine karşı bir saldırı olduğu izlenimini veren bir eylem gerçekleştirdi.
“Yakındaki polis noktasında nöbet tutan 5 ya da 6 polis memuru, başında bir binbaşı ile bir teğmenin bulunduğu bir polis grubunun ortaya çıktığını, kendilerinin gafil avlandıklarını ve herhangi bir biçimde karşı koymaya fırsat bulamadan silahsızlandırıldıklarını ve bağlandıklarını bildirdiler.” (Natalia S. Trotsky, adıgeçen yapıt, s. 258)
“Saldırganların üzerinde ipler, ip merdivenler, kauçuk eldivenler, yangın bombaları, bir döner testere, çok sayıda tabanca ve iki makinalı tabanca bulunuyordu.” (Nicholas Mosley, Assassination of Trotsky, Londra, 1972, s. 36)
Bunlar,
“.... güçlü patlayıcılar, bombalar, makinalı tüfekler ve makinalı tabancalardan oluşan bir modern silah cephaneliğiyle donanmışlardı.” (Robert Payne, The Life and Death of Trotsky, Londra, 1978, s. 435)
Saldırganlar daha sonra Trotski’ye ait iki otomobille kaçtılar:
“Baskını gerçekleştirenler Trotskilere ait iki otomobili beraberlerinde götürdüler.” (Isaac D. Levine, The Mind of an Assassin, Londra, 1959, s. 87)
Olaydan kısa bir süre sonra polis tarafından sorgulanan “... Leon Davidoviç (Trotski- Editör) Meksikalı ressam David Alfero Siqueiros’un adını verdi ve onun GPU’nün buyrukları uyarınca hareket ettiğini söyledi.” (Natalia Trotsky, adıgeçen yapıt, s. 258) ve
“Saldırının mimarı , GPU’nü araç olarak kullanan Jozef Stalin’dir.” (Leandro A. S. Salazar, Murder in Mexico: The Assassination of Leon Trotsky, Londra, 1950, s. 10) demek suretiyle bunun altını bir kez daha çizdi.
Olaya ilişkin polis soruşturması, Devlet Başkanlığı Polis Şefi Albay Leandro Salazar ve onun bir üstü Federal Polis Bölge Şefi General Manuel Nunez tarafından yürütüldü. Salazar daha sonra soruşturmanın ayrıntılarını içeren bir kitap yayımladı. Soruşturma görevlileri kısa sürede olaya ilişkin bir dizi kuşkulu noktayı kaydettiler:
“Baskına ilişkin çok sayıda karanlık nokta vardı.” (Robert Payne, adıgeçen yapıt, s. 435)
Birincisi, ev tam bir kaleye dönüştürülmüş bulunuyordu:
“Evin çevresine yüksek bir duvar inşa ettirmiştik. Bütün ziyaretçiler, genç bir yoldaşın, ancak açık-seçik direktif aldıktan ve kendilerini bir gözetleme deliğinden bakarak inceledikten sonra açacağı dolma demir bir kapıdan geçmek zorundaydılar.” (Natalia Trotsky, adıgeçen yapıt, s. 251)
“Villadaki güvenlik önlemleri, dikkatli ve muhafızların sürprize uğratılmasını ve düşman güçler tarafından etkisiz hale getirilmesini önleyecek biçimde tasarlanmıştı.” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, 85)
“Evin dışındaki kulübede, iki vardiya halinde görev yapan on Meksikalı polis memuru bulunuyordu; bunlar, Başkan Cardenas’ın buyruğuyla Trotski’nin korunması amacıyla buraya yerleştirilmişlerdi.” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 34)
Dahası, ev içerden sekiz silahlı muhafız (yedi Amerikan ve bir Alman) tarafından korunmaktaydı. Saldırganlar bu koşullarda nasıl içeri girebilmişlerdi?
“Baskını gerçekleştirenlerin içeriye nasıl girdikleri konusunda.... soru işaretleri vardı.” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 15)
İkincisi, acaba saldırganlar “gözetleme kulesinde makinalı tüfekle bekleyen muhafızın o gece yerinde olmadığını” (Robert Payne, adıgeçen yapıt, s. 429) nasıl öğrenmişlerdi?
Üçüncüsü, acaba muhafızların ateş etmemelerinin ya da (saldırganların- G. A.) ateşine hedef olmamalarının nedeni neydi?
“Neden herhangi bir direniş gösterilmediği konusunda..... soru işaretleri vardı.” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 15)
“Trotski’nin muhafızlarının davranışı onun (Salazar’ın- Editör) kafasında da kuşku uyandırdı: neden muhafızlar garip bir pasiflik sergilemişlerdi? Neden hiçbiri (saldırganların- G. A.) ateşine hedef olmamıştı? (Isaac Deutscher, The Prophet Outcast, Trotsky: 1920-1940, Oxford, 1989, s. 491)
“Onlar (saldırganlar- Editör) bir odada birlikte oturmakta olan muhafızları nasıl korkutabilmişlerdi ki, bunlar (saldırganlara- G. A.) tek bir kurşun bile sıkamamışlardı?” (Robert Payne, adıgeçen yapıt, s. 435)
“Aşçı, baskın sırasında Otto’yu (muhafız Otto Schuessler- Editör) mutfak girişinde elinde bir tabanca olduğu halde dikkatli ve sakin bir biçimde ayakta dururken gördüğünü söylemişti.” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 41)
Dördüncüsü, saldırganlar kontak anahtarlarının arabalarda bırakılmış olduğunu nereden biliyorlardı? Onlar
“... Trotski’nin iki arabasını çalıştırdılar—saldırganların kontak anahtarlarının yerinde bırakıldığını bildikleri anlaşılıyordu.” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 39)
Beşincisi, Trotski’nin kendisinin
“... suikast girişiminin son derece yüksek bir teknolojik düzeyde olduğu” (Leon Trotsky, “The Comintern and the GPU”/ “Komintern ve GPU”, Fourth International, Cilt 1, Sayı: 6, Kasım 1940, (bundan böyle “Leon Trotsky, 1940”), s. 150) yolundaki betimlemesine ve saldırganlar tarafından
“.... toplam ikiyüz el ateş edildiği” (Leon Trotsky, “Stalin Seeks My Death”/ “Stalin Beni Öldürtmek İstiyor”, Fourth International, Cilt 2, Sayı: 7, Ağustos 1941 (bundan böyle “Leon Trotsky, 1941”, s. 201) gerçeğine ve
“..... yatak odasına dört farklı yönden altmış merminin sıkılmış olmasına” (Natalia S. Trotsky, adıgeçen yapıt, s. 257) rağmen
“.... tek bir kişi bile ölmemiş ya da yaralanmamıştı.” (Leandro A. S. Salazar, adıgeçen yapıt, s. 5)
“Yüzlerce mermi sıkılmış olmasına rağmen, hiç kimse.... yaralanmadı.” (Harry Block, “Mexico’s Phantom Conspiracy”/ “Meksika’da Hayali Komplo”, Nation, Cilt 140, Sayı. 23, 8 Haziran 1940, s. 703)
Altıncısı, hizmetçilerden birisi polise Trotski’nin, olaydan önceki akşam saatlerinde muhafızlarından biriyle ‘gizli görüşmeler’de bulunduğunu söyledi:
“Oda hizmetçisi Trotski’nin, saldırıdan önceki akşam saatlerinde muhafızlarından biriyle uzun ve gizli bir görüşme yaptığını söyledi.” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 41)
Soruşturma görevlileri Trotski’nin, ölümden ancak “talih eseri” kurtulduğu yolundaki kendi “açıklaması”nı kabul etmediler:
“Nasıl kurtulduk? Belli ki talih eseri olarak.” (“Leon Trotsky, 1941”, adıgeçen yapıt, s. 202)
Dolayısıyla anlaşılabilir nedenlerle, polis soruşturmacıları başından itibaren saldırının gerçek olup olmadığı konusunda kuşkuluydular:
“Soruşturma ekibinin üyeleri saldırının gerçek olup olmadığını sorgulamaya başladılar.... Belki de Trotski ve müritleri reklam amacıyla bu pandomimi kendileri düzenlemişlerdi.” (Alain Dugrand, Trotsky in Mexico, Manchester, 1992, s. 45)
Birkaç gün içinde bu
kuşkular basında da yer almaya başladı. El
Nacional (=Ulusal) olayı şu manşet altında bildirdi:
“TROTSKİ EVİNDE YAPMACIK BİR SALDIRIYA HEDEF OLDU.” (El Nacional, 25 Mayıs 1940, “Leon Trotsky, 1941”, adıgeçen yapıt,
s. 205)
El Popular (=Halkçı) 27 Mayıs’ta şöyle yazdı:
“Bu saldırı her geçen gün daha büyük şüphe uyandırıyor, giderek daha kuşkulu ve daha mantıksız gözüküyor.” (El Popular, 27 Mayıs 1940, “Leon Trotsky, 1941”, adıgeçen yapıt, s. 205)
New York’ta yayımlanan Nation dergisi 8 Haziran 1940’ta şu haberi geçti:
“Trotski’nin evine yapılan beceriksiz saldırı girişiminin gerçek olamayacak kadar amaca uygun olduğu anlaşılıyor. Bütün belirtiler bu eylemin bir tezgâh olduğu izlenimini veriyor.” (Harry Block, adıgeçen yapıt, s. 704)
Trotski’nin kendisi 28 Mayıs’ta, yani olaydan beş gün sonra şöyle diyecekti:
“...... soruşturmayı yürüten yetkililer daha şimdiden tamamen kendi kendine saldırı olasılığına yönelmiş bulunuyorlar.” (“Leon Trotsky, 1941”, adıgeçen yapıt, s. 205)
Ve kendisinin de 30 Mayıs’ta doğruladığı gibi,
“...... bütün polis memurları kendi kendine saldırı teorisinden yola çıkıyor ve bana, karıma ve çalışma arkadaşlarıma karşı küstahça davranıyorlar”dı. (“Leon Trotsky, 1941”, adıgeçen yapıt, s. 203)
Sonuçta Trotski’nin sekreter/ muhafızlarından ikisi ile konut personelinden iki kişi gözaltına alındı:
“Sekreterlerimden ikisi, Otto (Schuessler- Editör) ve Charles’ın (Cornell- Editör) yanısıra konutta görevli iki kişi, B ve S gözaltına alındı.” (“Leon Trotsky, 1941”, adıgeçen yapıt, s. 205)
“Trotski’nin iki sekreterini gözaltına aldırdım.” (Leandro A. S. Salazar, adıgeçen yapıt, s. 21)
31 Mayıs’ta Trotski’nin, polisin davranışını Başkan Cardenas katında protesto etmesi üzerine Cardenas, gözaltına alınanların hemen serbest bırakılmasını buyurdu:
“.... Trotski... iki sekreterinin gözaltına alınması konusunda Başkan Cardenas katında protestoda bulundu.... Başkan, Trotski’nin sekreterlerinin hemen serbest bırakılmasını buyurdu.” (Isaac Deutscher, adıgeçen yapıt, s. 492)
Soruşturmayı yürüten yetkililer,
“..... baskının Trotski’nin maiyetinde bulunanlardan birinin işbirliği olmaksızın gerçekleştirilemeyeceği” (Isaac Deutscher, adıgeçen yapıt, s. 491) kanısındaydılar.
Bu bağlamda kuşkuların ilk başta üzerinde toplandığı kişi, olay gecesi görev başında bulunan muhafız Robert Sheldon Harte oldu. Harte, Intermediate Factors Şirketinin başkanı zengin Amerikan işadamı Jesse S. Harte’ın oğlu ve,
“.... Bay Hoover’in –Federal Soruşturma Bürosu Direktörü J. Edgar Hoover- dostuydu.” (Dördüncü Enternasyonal Uluslararası Komitesi, How the GPU Murdered Trotsky, Londra, 1981, s. 301)
Harte, saldırganlarla birlikte gözden kaybolmuştu:
“O gece görevde bulunan muhafız Robert Sheldon Harte ortadan kaybolmuştu.” (“Leon Trotsky, 1941”, adıgeçen yapıt, s. 201) ve
“.... dışarda bağlı bulunan polis memurlarından biri, Ramirez Diaz,
‘Bob’un (Robert Sheldon Harte- Editör)... gönüllü olarak onlarla birlikte gitti’ğini söyledi. Bu öykü olgularla bağdaşmaktadır.” (Joseph Hanson, “The Attempted Assassination of Leon Trotsky”/ “Leon Trotski’yi Öldürme Girişimi”, Fourth International, Cilt 1, Sayı: 4, Ağustos 1940, s. 86)
Dahası, Trotski’nin Rus sekreteri Fanny Yanoviç polise verdiği ifadede, 23 Mayıs’ta, yani olaydan önceki gün,
“..... akşam saat altıdan sonra Sheldon’ın belirgin bir biçimde sinirli oluşunun dikkatini çektiğini, onu daha önce hiç böyle görmediğini...” (Leandro A. S. Salazar, adıgeçen yapıt, s. 94) söyledi.
Daha önce belirtildiği üzere olay yerinden Trotski’nin iki arabasıyla ayrılan saldırganlar,
“.... Sheldon Harte’ı kendileriyle birlikte götürmüşlerdi. Bağlı durumdaki polis memuru Harte’ın... arabaya gönüllü bir biçimde bindiğini görmüştü. Hatta bir başka polis memuru Sheldon’ın arabalardan birini sürdüğünü söyledi.” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 39-40)
Saldırganlardan Nestor Sanchez Hernandez, gözaltına alınmasından sonra
“.... Sheldon’ın arabalardan birini sürdüğünü” (Leandro A. S. Salazar, adıgeçen yapıt, s. 92) doğruladı ve
“..... Harte’ın satın alınmış olduğunu” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, s. 97) söyledi.
Çok geçmeden, saldırganların,
“.... Sheldon Harte’ın onlara kapıyı açması” (Nicolas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 38) sayesinde eve girebildikleri ortaya çıktı.
Robert Harte’ın cesedi, Trotski’nin evinde yaşanan olaydan hemen hemen bir ay sonra, yani 25 Mayıs 1940’ta, Santa Rosa köyünde izbe bir çiftlikte gömülü durumda bulundu. Çiftlik,
“...... Siqueiros’un kayınbiraderleri Luis ve Leopoldo Arenal tarafından kiralanmıştı.” (Alain Dugrand, adıgeçen yapıt, s. 46)
Harte bir cinayete kurban gitmişti. Polis onun,
“..... hiçbir şeyden kuşkulanmaksızın uyurken öldürüldüğünü” (Leandro A. S. Salazar, adıgeçen yapıt, s. 93) saptadı.
“Görgü tanıkları... Harte’ın çiftlik çevresinde serbestçe dolaştığını ve yanında bir muhafız ya da eskort olmaksızın yürüyüşe çıktığını belirttiler.” (Isaac Deutscher, adıgeçen yapıt, s. 493)
Ancak Trotski,
“.... hiddetle Sheldon’ın kendi suç ortakları değil, kurban arkadaşları olduğunu savundu; ancak bu doğrultuda herhangi bir kanıt sunamadı.” (Isaac Deutscher, adıgeçen yapıt, s. 491)
Salazar, Harte’ın “çok şey bildiği”, yani Trotski’nin kendisi tarafından ya da onun adına düzenlenen saldırının düzmece olduğunu bildiği için öldürüldüğü kanısındaydı:
“Sheldon’un gereğinden fazla şey bildiği açıktı.
“Polisin eline düşmesi halinde, ki bu er ya da geç mutlaka olacaktı, onun konuşması sağlanacaktı. Ancak ölüler konuşmaz.” (Leandro A. S. Salazar, adıgeçen yapıt, s. 93)
Olaydan iki gün sonra polis şefi Salazar,
“... saldırıyı Siqueiros’un tezgâhladığı kanısına vardı.” (Robert Payne, adıgeçen yapıt, 433) ve Trotski’nin Amerikan avukatı Albert Goldman,
“... saldırıyı yöneten kişinin Meksikalı ressam David Alfaro Siqueiros olduğunu” (Albert Goldman, The Assassination of Leon Trotsky: The Proofs of Stalin’s Guilt, New York, 1940, s. 66) doğruladı.
Siqueiros, sanatçı Diego Rivera’nın yakın arkadaşıydı:
“1923’te Meksika’ya dönüşünden sonra kendisi (Siqueiros- Editör) Diego Rivera’yla birlikte... bir sanatsal-siyasal grup oluşturdu... Onlar, bağımsız ... bir dergi olan El Machete’yi kurdular.” (Leandro A. S. Salazar, adıgeçen yapıt, s. 205)
Siqueiros, tıpkı Rivera gibi, Trotski yanlısıydı:
“Siqueiros... en büyük devrimci kişilik olarak gördüğü Trotski’yi bir çok kez övmüştü.” (Leandro A. S. Salazar, adıgeçen yapıt, s. 206)
Bu olaya karışan diğer öndegelen kişiler Siqueiros’un karısı Angelina Arenal ile kayınbiraderleri Luis ve Leopoldo Arenal’di.
Siqueiros olaya karıştığını yadsımadı. O Ekim 1972’de, Dominik’te yayımlanan Ahora (=Şimdi) adlı haftalık dergiye verdiği demeçte şöyle dedi:
“Kara kuvvetlerinde görevli bir binbaşı üniforması buldum ve subay kılığına girdim. Yirmi arkadaşım da asker kılığına girdiler. Coyocoan kalesini koruyan polisleri gafil avladık ve hareketsiz hale getirdik.” (Dördüncü Enternasyonal Uluslararası Komitesi, adıgeçen yapıt, s. 105)
“Toplam 27 kişi gözaltına alındı ve onların ifadeleri neler olup bittiğini açıklığa kavuşturdu. Polis üniformalarını ve silahlarını Siqueiros sağlamış... operasyonları da üzerinde bir polis binbaşısı üniformasıyla kendisi yönetmişti.” (Victor Serge & Natalia S. Trotsky, adıgeçen yapıt, s. 260)
Meksika Komünist Partisi 1 Haziran 1940’ta, bireysel terörizm pratiğinin Marksist-Leninist ilkelere aykırı olduğunu belirtti:
“Komünist Enternasyonal, Lenin’in ve Stalin’in Enternasyonalı ve dünyanın her tarafındaki (Komünist- G. A.) Partileri hiçbir zaman terörist savaşımı savunmamış ve onu uygulamamışlardır.” (La Voz de Mexico (=Meksika’nın Sesi), 1 Haziran 1940, “Leon Trotsky, 1940”, adıgeçen yapıt, s. 155)
Ardından Parti 20 Haziran’da, kendisinin ya da üyelerinin olayla herhangi bir ilişkileri olmadığını net bir biçimde belirten bir açıklama yayımladı:
“Suçlanan kişilerin hiçbiri.... Komünist Partisinin üyesi değildir... Bu olayın sorumluları, denetim dışı öğeler ve provokatör ajanlardan oluşan bir çetedir.” (Meksika Komünist Partisi, 20 Haziran 1940 tarihli açıklama, Victor Serge & Natalia S. Trotsky, adıgeçen yapıt, s. 260)
Partinin 23 Haziran’da yaptığı bir başka açıklamada şöyle deniyordu:
“Aralarında, saldırının başını çektiği söylenen David Alfaro Siqueiros’un da bulunduğu bir dizi kişi bu olaydan ötürü doğrudan ya da dolaylı bir biçimde suçlanmışlardır. Komünist Partisi bu provokasyona katılanların hiçbirinin Parti üyesi olmadığını, bunların hepsinin denetim dışı öğeler ve provokatör ajanlar olduğunu koşulsuz bir biçimde belirtir.” (Meksika Komünist Partisi, 23 Haziran 1940 tarihli açıklama, “Leon Trotsky, 1940”, adıgeçen yapıt, s. 154)
Ancak, Meksika Devlet Başkanı Cardenas 30 Ağustos 1940’ta yaptığı bir açıklamada, Trotski’yi hedef alan “silahlı saldırı”dan sorumlu olduğunu ima etmek suretiyle Meksika Komünist Partisi’ni karalamaya çalıştı:
“Komünistler, yabancı bir devletle bağlaşma halinde, uygarlığın onurunu lekeleyen silahlı saldırılar düzenlemişlerdir.” (Lazaro Cardenas, 30 Ağustos 1940 tarihli açıklama, Alain Dugrand, adıgeçen yapıt, s. 52-53)
Saldırganlarla Meksika Komünist Partisi arasında bulunabilen biricik bağlantı, olaya karışan kadınlardan Julia Barrados’un
“... Meksika Komünist Partisi Politbürosu üyelerinden” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, s. 83) David Serrano Andonegui’nin eski karısı olmasıydı.
Fakat Serrano,
“... olay sırasında başka yerde olduğunu kanıtladığı için” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, s. 96) soruşturmanın dışında bırakıldı.
Trotski’nin evinde meydana gelen olayla ilgili olarak 1940 Eylülünde yapılan ilk duruşmada, Siqueiros firarda olduğu için başta Arenal kardeşler gelmek üzere onun suç ortakları yargılandı. Onlara yöneltilen en önemli suçlamalar, Sheldon Harte’ı öldürmek ve Trotski’yi öldürmek amacıyla suikast hazırlamaktı. Ancak, Arenal kardeşlerin yargılanması bir amparo’nun (davanın yasal olarak yasaklanması) çıkarılmasıyla durduruldu:
“Arenal kardeşlerin ve Sheldon Harte’ın öldürülmesinden ötürü suçlanan diğer suikastçıların suçlanmasını durduran... bir amparo verildi.” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, s. 188-89)
“Baskınla ilgili olarak onlara yöneltilen suçlamaların çoğu düşürüldü. Trotski’nin yaşamına kastetme suçlamaları düşürüldü... Kamu görevlilerinin kılığına girme suçlamaları düşürüldü... Sheldon’ın öldürülmesine ilişkin suçlamalar da düşürüldü.” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 53-54)
Sonunda polis,
“... batıdaki Jalisco eyaletinde bir yerde maden işçilerinin arasında saklanan Siqueiros’un izini buldu ve onu 1940 Eylülünün sonuna doğru tutukladı.” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, s. 187-88)
Siqueiros
“... Mayıs ayındaki baskına katıldığını yadsımadı; ancak Komünist Partisinin bu olayla hiçbir ilişkisinin olmadığını söyledi.” (Isaac Deutscher, adıgeçen yapıt, 492)
Siqueiros ve yardakçıları,
“... dokuz maddeden suçlandılar ve toplu saldırı ... düzenlemekten ve Sheldon Harte’ın öldürülmesinden sorumlu tutuldular.” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, s. 188)
Nisan 1941’de sanıklar, Sheldon Harte’ın öldürülmesi ve Trotski’nin evine silahlı saldırı da içinde olmak üzere bütün önemli suçlamalardan aklandılar:
“Siqueiros’a olduğu gibi Arenal kardeşlere de Sheldon Harte’ın ölümü hakkında yöneltilen suçlamalar düşürüldü.” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 57)
“Mahkeme Siqueiros’un, Trotski’nin evinde 300’den fazla mermi sıkılmasının sadece ‘psikolojik nedenlere’ dayandığı yolundaki savını kabul etti.” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, s. 188)
“Siqueiros; adam öldürme, adam öldürmeye girişme, ateşli silah kullanma, suç işlemek için fesat oluşturma ve resmi yetkililerin işlevlerini gasbetme suçlamalarından azat edildi. Bu bir aklanma sayıldı.” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, s. 188)
“Geriye kalan suçlamalar... eve zorla girme, polis üniformalarını yasadışı bir biçimde kullanma, soygun ve mülkiyete zarar verme gibi görece önemsiz şeylerdi...
“Bu daha az önemli suçlamaları kapsayacak yeni bir iddianamenin hazırlanması gerekiyordu. Bu arada Siqueiros kefaletle serbest bırakıldı.” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, s. 188)
Bu işlemlerden sonra,
“... kefaletle serbest bırakılan Siqueiros birkaç yıl boyunca Meksika’da görülmedi” (Isaac Deutscher, adıgeçen yapıt, s. 492) ve ancak,
“1944’te Meksika’da yeniden ortaya çıktı.” (Victor Serge, “Further Details of Trotsky’s Death”, Victor Serge & Natalia S. Trotsky, adıgeçen yapıt, s. 277)
Ancak dava hiçbir zaman bir sonuca bağlanmadı:
“Akşam gazetesi Ultima Noticias (=Son Haber) 14 Ağustos 1945 tarihli sayısında, Siquieros dosyasının ‘gizemli bir biçimde kaybolması’ nedeniyle davanın yeniden açılamayacağını yazdı.” (Victor Serge & Natalia S. Trotsky, adıgeçen yapıt, s. 277)
Meksikalı yetkililerin olayın, Trotski tarafından ya da onun işbirliğiyle düzenlenmiş bir “saldırı” olduğu gerçeğinin mahkemede açığa çıkması riskini göze almaktansa, Trotski’nin evine yapılan “saldırı”yı gerçekleştirenler hakkında yürütülen kovuşturmayı düşürmeyi yeğledikleri açıktır.
Meksika yetkililerinin davranışı şu nedenlere bağlanabilir:
Birincisi,
“... Meksika’nın; turizm geliri, ihracat geliri ve sınırın kuzeyinde istihdam edilen Meksikalı işçilerin kazançları bakımından ABD’ne bağımlılığı”nın (Collier’s Encyclopedia, Cilt 16, New York, 1992, s. 83) da gösterdiği gibi
Meksika devletinin ABD emperyalizmine bağımlı olması.
Örneğin, Meksika hükümeti 1938 Martında yabancıların elinde bulunan petrol şirketlerini ulusallaştırdığında,
“... Britanya hükümeti... derhal bu ülkeyle diplomatik ilişkilerini kesmiş” (New Encyclopaedia Britannica: Macropaedia, Cilt 24, Şikago, 1992, s. 48), ancak,
“ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt, Meksika’nın gecikmeksizin ve adil tazminat ödemesi halinde, petrol şirketleri adına diplomatik müdahalede bulunmayacağını belirtmişti.” (New Encyclopaedia Britannica: Macropaedia, Cilt 24, Şikago, 1992, s. 48)
Dolayısıyla,
“... sonunda petrol şirketleri hak taleplerine ilişkin anlaşmazlığı, Meksika’nın koşullarını esas alarak hesaplaşmak zorunda kalmışlardı.” (New Encyclopaedia Britannica: Macropaedia, Cilt 24, Şikago, 1992, s. 48)
İkincisi, uluslararası komünist hareket içindeki öndegelen
yıkıcı kişi konumunda bulunan Trotski’nin, ABD emperyalizminin ajanı
olmasıydı. Trotski’nin yaşamını inceleyen Pittsburgh Üniversitesinden
Profesör William Chase şöyle diyordu:
”Size, Leon Trotski’nin de (Diego Rivera gibi- Editör) ABD hükümeti hesabına muhbirlik
yaptığı konusunda somut bilgiye sahip olduğumuzu söyleyebilirim.” (Independent, 25 Kasım 1993, s. 24)
Düzmece saldırıdan üç ay kadar sonra, Trotski’nin evine sızmayı başaran gerçek bir katil onun kafasına bir dağcı kazmasıyla öldürücü bir darbe indirmeyi başardı.
Katili Trotskigile, Trotski’nin yanında sekreterlik görevi yapan Amerikan Trotskist Sylvia Ageloff tanıştırmıştı. Ageloff’un (Frank Jacson olarak da bilinen- G. A.) Jacques Mornard adıyla tanıdığı katil 1938’den bu yana sekreterin aşığıydı. Mornard,
“... işi bittikten sonra Ageloff’u kapıda bekliyor ve kendi pahalı arabasıyla Avenida Viena’ya götürüyordu. Muhafızlar onunla senli benli oldular ve sık sık sohbet eder hale geldiler.” (Isaac Deutscher, adıgeçen yapıt, s. 484)
(Saldırıdan sonra- G. A.) hastaneye kaldırılan Trotski orada 21 Ağustos’ta yaşamını yitirdi ve cenazesi 27 Ağustos’ta yakıldı.
Mornard Meksika polisine verdiği ifadede,
“... gerçek adının Jacques Mornard-Vandendreschd olduğunu ve Belçikalı bir anne-babadan Tahran’da dünyaya geldiğini söyledi.” (Leandro A. S. Salazar, adıgeçen yapıt, s. 106)
Ancak bu öykünün doğru olmadığı ortaya çıktı. Polisin üzerinde bulduğu bir mektupta,
“Başıma kötü bir şey gelmesi halinde, bu mektubun yayımlanmasını istiyorum.” (Jacques Mornard: “Yayımlanacak Mektup”, Albert Goldman, adıgeçen yapıt, s. 8) deniyordu.
Mornard mektupta
Trotski’nin, kendini adamış bir izleyicisi olduğunu ve onu büyük bir devrimci
önder saydığını belirtiyordu:
”Ben Leon Trotski’nin sadık bir öğrencisiydim ve davanın gereksinimleri için
kanımı son damlasına kadar feda edebilirdim.” (Jacques Mornard, “Yayımlanacak
Mektup”, Albert Goldman, adıgeçen yapıt, s. 5)
Ancak Mornard mektubun devamında, sonunda Trotski ile karşılaştığı zaman tam bir düş kırıklığına uğradığını söylüyordu:
“Bu benim için büyük bir düş kırıklığı oldu; çünkü, işçi sınıfının kurtuluşu savaşımını yöneten bir siyasal şefle yüzyüze gelmek yerine, kendi gereksinimlerini ve öc alma isteklerini doyurmaktan başka bir amacı olmayan bir insanla karşılaştım.
....
“Bana, başta Stalin olmak üzere bir dizi kişiye karşı suikast düzenlemek amacıyla Rusya’ya gitmem önerildi. Bu öneri,... benim tüm ilkelerime aykırıydı...
“Trotski’yi işçi sınıfına, kirli bir çoraba gösterdiğinden daha fazla ilgi duymamakla suçlayan Stalinistlerin bu savlarının gerçeklerden çok da uzak olmayabileceği sonucuna vardım...
“Trotski’nin Meksika Devrimine ve Meksika’ya ilişkin herşeye nasıl bir horgörüyle baktığını görmek beni şaşırttı.” (Jacques Mornard, “Yayımlanacak Mektup”, Albert Goldman, adıgeçen yapıt, s. 6-7)
Mornard’ın hastanede polise verdiği ayrıntılı ifade,
“... mektubunun daha da genişletilmiş bir biçiminden başka bir şey değildi.” (Leandro A. S. Salazar, adıgeçen yapıt, s. 131)
O bu ifadesinde şöyle diyordu:
“Bencilliği onu, kendi işleri ve çıkarları dışında hiçbir şeyle ilgilenmemesine yol açacak boyutlarda olan Trotski, beni düş kırıklığına uğrattı. O işçi sınıfını aşağılayan biriydi.” (Jacques Mornard, “Yayımlanacak Mektup”, Albert Goldman, adıgeçen yapıt, s. 6-7)
Katil, cinayet girişiminde belirleyici rol oynayan son olayın Trotski’nin, Rusya’daki görevine Sylvia Ageloff’u da birlikte götürmesine izin vermemesi olduğunu ileri sürdü:
“Ona (Trotski- Editör) Sylvia’yı da birlikte (Rusya’ya- Editör) götürüp götüremeyeceğimi sorduğumda bana kararlı bir sesle, ‘Bu olanaksız’ dedi...
“Bu benim için tam bir yıkımdı... Zihnimde onu öldürme... ve ardından da intihar etme düşüncesi o anda ve orada oluştu.” (Jacques Mornard, “Yayımlanacak Mektup”, Albert Goldman, adıgeçen yapıt, s. 11, 12)
Mornard silahını Trotski’nin evine paltosunun içine saklamak suretiyle soktu:
“Dağcı kazmamı gabardin paltomdan çıkardım, sımsıkı kavradım ve kafasına bütün gücümle vurdum.” (Jacques Mornard, “Polis İfadesi”, Albert Goldman, adıgeçen yapıt, s. 12)
O, Sovyet gizli polisiyle hiçbir ilişkisi bulunmadığında diretti:
“O, GPU üyesi olmadığı bilgisini verdi” (Jacques Mornard, “Polis İfadesi”, Albert Goldman, adıgeçen yapıt, s. 18) ve cezaevinde kendisiyle konuşmasına izin verilen Trotski’nin avukatı Albert Goldman’a, Trotskist Enternasyonal’in Fransa Seksiyonu’nun sempatizanı olduğunu, ama üyesi olmadığını söyledi:
“Soru: Dördüncü Enternasyonal’in Fransa Seksiyonu’nun üyesi miydin?
“Yanıt: Hayır, sadece onun sempatizanıydım.” (Jacques Mornard, “Cezaevinde Mülakat”, Albert Goldman, adıgeçen yapıt, s. 21)
“Jacques Mornard” Nisan 1943’de Trotski’yi öldürmekten yargılandı. O,
“.... cinayet işlemekten suçlu bulundu.” (Victor Serge & Natalia S. Trotski, adıgeçen yapıt, s. 275)
“O, kendisini hemen hemen hiç savunmadı.... Mahkeme... onu yirmi yıl hapse mahkûm etti... Mornard bir üst mahkemeye başvurdu; ancak üst mahkeme hükmü onadı.” (Robert Payne, adıgeçen yapıt, s. 474
“Jacques Mornard”ın Kimliğinin Saptanması
“Jacques Mornard” uzun hapis cezası süresi boyunca kendisini cinayeti işlemeye iten neden konusunda başka herhangi bir bilgi vermedği gibi, gerçek kimliğine ilişkin herhangi bir ipucu da vermedi:
“Hemen hemen ondokuz yıl önceki o ölümcül günden bu yana katil, ileri sürdüğü doğum tarihi, eğitimi, askerlik hizmeti, geçmişteki çalışma hali ve diğer etkinlikleri konusunda herhangi bir kanıt ya da tanık göstermeyi ve aile üyelerini yasa önünde doğrulamayı inatla reddetti...
“Meksika Federal Cezaevinde yirmi yıllık cezasını çeken mahkûm... yüzündeki maskenin bir an için bile düşmesine izin vermedi.” (Isaac D. Levine, adıgeçen yapıt, s. xi, 4)
Ancak, cezaevi psikiyatristlerinden biri olan Dr. Alfonso Quaroz Cuaron 1950 Eylülünde yanında
“... Mornard’ın parmak izlerinin... kopyaları olduğu halde İspanya’ya gitti. Bu kopyaları Madrid Polis Müdürlüğünün parmak izi uzmanına veren psikiyatr... bu izlerin, 12 Haziran 1935’te Barcelona’da tutuklanan Jaime Ramon Mercader del Rio adlı birisinin parmak izi kopyalarına uyduğunu öğrendi. Polis dosyasında Ramon Mercader’in cepheden ve profilden çekilmiş resimleri bulunuyordu ve bu kişinin Mornard’ın ta kendisi olduğu konusunda en ufak bir şüphe bile yoktu.” (Robert Payne, adıgeçen yapıt, s. 475)
1960 Mayısında
“.... Ramon Mercader cezaevinden çıktı... O bir Küba yolcu uçağıyla Havana’ya... oradan da Prag’a gitti.” (Robert Payne, adıgeçen yapıt, s. 477)
Trotskistler Mayıs 1940’ta Trotski’nin evine yapılan saldırının, onu öldürmek amacıyla yapılmış sahici bir girişim olduğunu, bu girişimin ve Ağustos ayında meydana gelen asıl cinayetin Stalin’in buyruklarını uygulayan Sovyet ajanları tarafından gerçekleştirilmiş olduğunu ileri sürerler.
Marksist-Leninistlerin bireysel terörizmi meşru bir savaşım biçimi olarak görmedikleri olgusu bir yana, Stalin’in ve Sovyet hükümetinin ne sahte cinayet girişimiyle bir bağlantısının bulunduğunu gösteren bir kanıt vardır, ne de sahici cinayetle.
Stalin’in ya da Marksist-Leninistlerin, Meksika cezaevinden salıverilmesinin ardından katilin Çekoslovakya’ya gitmesi olgusuyla da bir bağlantıları yoktur. 1960 yılında Stalin öleli yedi yıl olmuştu ve Çekoslovakya bir anti-sosyalist revizyonistler çetesinin yönetimi altındaydı.
Ancak kanıt yokluğu Trotskist propagandacıları, Trotski’nin öldürülmesinin arkasında Stalin’in bulunduğu yolundaki savlarından caydırmaya yetmemektedir. Trotski’nin Amerikan avukatı Albert Goldman, “Stalin’i mahkûm etmek için hiçbir kanıta gerek yoktur” derken bu görüşü çok özlü bir biçimde dile getirmiştir!
“Siyasal bilgi ve anlayış sahibi insanların bu cinayetten STALİN’in sorumlu olduğu sonucuna varmaları için, cinayetin kendisinin dışında hiçbir kanıta gereksinimleri yoktur.” (Albert Goldman, adıgeçen yapıt, s. 58)
Peki ama Stalin’in, 1929’da Sovyetler Birliği’nden kovulmuş ve “Dördüncü Enternasyonal”i
“... işçiler arasında çok az mesafe almış” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 181) olan Trotski’nin öldürülmesini planlaması için herhangi bir neden var mıydı?
O sıralar dünyadaki Trotskist partiler arasında en güçlüsü, ancak Ocak 1938’de kurulmuş olan ABD’ndeki ‘Sosyalist İşçi Partisi’ydi. Fakat bu parti bile
“... hiçbir zaman herhangi bir siyasal ağırlığı olmayan... minik bir şapel olmanın ötesine geçemedi.” (Isaac Deutscher, adıgeçen yapıt, s. 477)
Demek oluyor ki, Trotski’nin 1940’ta Stalin’e ve onun amaçlarına yönelik bir tehdit olduğu yolundaki teoride hiçbir gerçeklik payı yoktur:
“Stalin’in Trotski’yi izlediği ve hedef aldığı yolundaki görüşün hemen hemen hiçbir mantığı yoktur.” (Nicholas Mosley, adıgeçen yapıt, s. 31)
“Trotski’nin Öldürülmesi”ne EK
Bill Bland, yukardaki yazının yayımlanmasından 17 yıl önce, yani Komünist Liga’nın 1977’de düzenlenen yaz okulunda tarih araştırmalarının nasıl yapılması gerektiği konusunda bir konuşma yapmıştı. Bu konuşma, “Notes on Historical Research” (=Tarih Araştırması Üzerine Notlar) başlığıyla yayımlanmıştı. Konumuzla ilgisini gözönüne alarak bu konuşmanın, Trotski’nin öldürülmesine ışık tutan bölümünün geniş bir özetini sunuyorum:
“Katilin, Trotski’nin ‘kale’sine girmesini sağlayan ve şimdilerde ABD’ndeki Sosyalist İşçi Partisi adlı Trotskist örgütün lideri olan muhafız Joseph Hansen, Mexico City’deki ABD elçiliğinde bir FBI görevlisiyle gizli bir görüşme yapmıştı.* Hansen, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın geçenlerde ilk kez yayımlanan belgelerinde açığa çıkan bu olguyu, Sosyalist İşçi Partisi’nin dergisinin sayfalarında gecikmeli olarak doğrulamıştır.
“O sıralar FBI’nun karşı-casusluk bölümünün başkanı olan kişi, kendi elemanlarının ABD’nde görev yapan ve çift taraflı ajan olarak çalışan GPU içindeki muhalefet ajanlarıyla işbirliği yaptıklarını kabul ediyordu.
“Bu iki olgu, Trotski’nin öldürülmesinin ‘bir Stalinist infaz ekibi’nin işi olduğuna ilişkin ortodoks Trotskist teoriden kuşku duymak için yeter.
“Olguların değerlendirilmesinde ‘Cui bono?’ (‘Kimin işine yarar?’) ilkesel sorusu önemli bir yolgöstericidir. 1940’da resmi GPU, Stalin’in Marksist-Leninist bir çalışma arkadaşı olduğu kanıtlanmış bulunan Beria’nın denetimindeydi. Marksist-Leninistlerin siyasal cinayetlere karşı oldukları ve Trotski’nin o sıralar Dördüncü Enternasyonal biçiminde örgütlenmiş olan yandaşlarının önemsiz bir güç oldukları ve bir rakip fraksiyonlara bölünme süreci yaşadıkları akılda tutulmalıdır. Sovyetler Birliği’ndeki Marksist-Leninistler açısından Trotski’nin öldürülmesi zararlı olurdu. Aslına bakılırsa Marksist-Leninistlerin, Sovyetler Birliği’ne karşı nefreti körükleyecek bir provokasyon peşinde olan sağ kanat güçlerin, Trotski’yi öldürmeye kalkabilecekleri yolunda uyarıda bulundukları da biliniyor.
“Öte yandan olgular Trotski’nin öldürülmesinin salt bireysel bir eylem değil, planlı bir komplonun bir parçası olduğunu göstermektedir. Peki 1940 yılında Trotski’nin öldürülmesi, hangi siyasal güçlerin işine yarardı?
“Komünist Liga, Stalin’in rolü hakkında yayımlamış olduğu çalışmada, Sovyetler Birliği’ndeki muhalefet komplosunun planının, Nazi Almanyası’yla olması beklenen bir savaşta cepheyi Alman kuvvetlerine açmak ve Sovyet hükümetini bir askeri darbe ile devirmek olduğunu göstermiştir.
“Muhalefetin kurucu atası olan Trotski’nin bu plan bağlamında konumu neydi?
“Trotski ölünceye kadar, Sovyetler Birliği’nin bir işçi devleti olduğunda ve bu ülkeye karşı herhangi bir emperyalist saldırı durumunda muhalefet üyelerinin ‘Stalinistler’le birlikte Sovyetler Birliği’ni savunmak için savaşmaları gerektiğinde diretti
“Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne saldırısına ayların kaldığı 1940’a gelindiğinde, Trotski bu planların yaşama geçirilmesinin önünde bir engel haline gelmişti. ABD’ndeki Trotskist eğilimli Sosyalist İşçi Partisi’nin liderlerinin bir bölümünün tam bu sırada (1939-40) ve tam da bu noktada Trotski’den kopmaları rastlantı olarak görülemez: Bu liderler Sovyetler Birliği’nde artık bir işçi devletinin değil, devlet kapitalizminin bulunduğunu ve ‘Marksistler’in emperyalist saldırıya karşı Stalinistler’le işbirliği yapmasının bir suç olacağını ileri sürüyorlardı.
“Tamamlanmamış olmakla birlikte gelinen noktada araştırma, Trotski’nin öldürülmesinin ‘Stalin’in ajanları’ tarafından gerçekleştirildiğini kabul eden Trotskist teoriyi de, bu eylemin hayal kırıklığına uğramış Trotskist bir birey tarafından gerçekleştirildiğini kabul eden Komünist Partisi’nin teorisini de çürütmüştür. Bu araştırmanın işaret ettiği yeni teoriye göre bu cinayet, ABD istihbarat servisi ile birlikte çalışan (Sovyet- G. A.) muhalefet komplocularının eseri olabilir. Sosyalist İşçi Partisi içindeki ‘devlet kapitalizmi’ teorisyenlerinin lideri Max Schatman ‘Trotskizmi Trotski’den kurtarma’nın gereğinden söz ediyordu.
“Bu teorinin ışığında, Trotskist eğilimli Devrimci İşçi Partisi’nin, Trotski’nin öldürülmesini yeniden soruşturma talebinin neden, bu girişimin Hansen’in sadece GPU’nün değil, ama aynı zamanda ABD istihbaratının ajanı olduğu karaçalması anlamına geldiğinden yakınan –‘Militan’ grubundan Uluslararası Marksist Grup’a ve Sosyalist İşçi Partisi’ne- hemen hemen tüm diğer Trotskist grupların ‘birleşik cephesi’nin şiddetli muhalefetiyle karşı karşıya kalmasına yol açtığını anlayabiliriz.”
* Sosyalist Eşitlik Partisi adlı Trotskist örgütün kendi sitesinde (www.wsws.org) yayımlanan “The Historical and International Foundations of the Socialist Equality Party” (=Sosyalist Eşitlik Partisi’nin Tarihsel ve Uluslararası Temelleri” başlıklı yazı dizisinin 7 Ekim 2008 tarihli 8. bölümünde aynen şöyle deniyordu:
“Enformasyon Özgürlüğü Yasası sayesinde ABD Ulusal Arşivi’nde keşfedilen ve diğer yerlerden elde edilen belgeler Trotski’nin öldürülmesinden hemen sonra Hansen’in, üst düzey ABD hükümet elemanlarını aradığını ve onlarla gizli bir ilişki kurduğunu açığa çıkarmıştır.” (G. A.)